Şehrin ortasında yemyeşil yürüme alanları… İstanbul silüetini bozmayacak bir yapılaşma, gece kondulara farklı bir bakış… Bir ‘zone’, bir merkez belirleyip onun etrafından büyüme… Rant değil, otomobil değil insan, hayvan ve bitki odaklı, doğru ve planlı şehirleşme. Türkiye’nin ilk şehir planlama uzmanı Aron Angel’i yeniden ve yeniden anmak lazım.
Ay’a ayak basıldığı yıl doğmuş; tam ismi Rony Reşat Uzay Heparı. Ama aile için normal… Anne Eti, baba Yayla; hâlâsının adı Ova. Büyükbabası coğrafyacı imiş. Dedesi ise Türkiye’nin ilk şehir planlama uzmanı Aron Angel.
İki yaz önceydi; “Üzüm buğusu gibisin Firuze” sözlerine takılmış bir Aysel Gürel belgeseli izlerken Uzay Heparı’ya, onun ailesini merak ederken de Aron Bey’e kadar gelmiştim…
Ancak ne ayıp! Gezi Parkı, Bağdat Caddesi, Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nı planlayan, Türkiye’nin ilk şehir plancısı Aron Angel’in adını ilk defa duyuyordum. Abuaf Apartmanı‘nın tarihini araştırırken İstanbul’da yaşamış Yahudi ailelerin hikâye ve fotoğraflarını derlemiş bir siteye denk geldim. Orada Aron Bey ve gençlik fotoğraflarına denk gelince vuruldum; bana göre Uzay Heparı dedesinin gençliğine bir hayli benziyordu.
Sonra birinin bana Aron Bey’i anlatan “İstanbul Hayali” adlı belgeseli tavsiye ettiğini fark ettim; Derya Bengi de hatırlatıp ekledi “Gezi olayları zamanında Gezi Parkı’nda gösterilmişti, çok etkileyicidir”. İzledim. Ağır ağır sindire sindire…
Yönetmenliğini Perihan Bayraktar’ın yaptığı belgesel, bizi hem işine, İstanbul’a, yaşama tutkun, prensip sahibi, yaşama heyecanı yüksek, yetenekli bir İstanbul beyfendisiyle tanıştırıyor, hem de İlhan Tekeli, Cana Bilsel ve Tarık Şengül’ün şehircilik üzerine anlatımlarıyla bugünkü şehirlerin, kamusal alandaki kopukluklarımızın, sorunlarımızın nedenlerini gösteriyor. Didaktik olmadan, ustalıkla…
Belgeselde Aron Angel’in aile üyelerinin tanıklıkları ve Aron Bey ile birbirine çok da yakın olmayan yıllarda yapılmış 4 röportajdan alıntılarla bir hayat ve İstanbul örgüsü kuruluyor.
“Lütfen belgeseli izleyin” diyerek, bu değerli insandan biraz bahsedeceğim. Yoksa, Serdar Ortaç’ın “Bizde şehir planlaması diye bir şey yok. Bana bir bıraksalar” dediği yerdeyiz!
Aron Angel’in dünyaya geldiği, Valpreda diğer bilinen ismiyle İtalyan Apartmanı.
Aron Angel’in ailesi, Sultan Abdülaziz’in isteği ve davetiyle İstanbul’a geliyor -belgeselden izleyin, çok güzel hikâye-. O ise 6 Haziran 1916’da Kadıköy Yeldeğirmeni’nde dünyaya geliyor. Belgeselde oğlu Albert Angel, “Babamın doğduğu ve bir dönem yaşadığı apartman hâlâ duruyor. Apartmanın içi, pencereler, tavanlar her şey ona çok büyük gelirmiş anlatırdı. Fesli kapıcısını da hatırlıyordu” diyor oğlu…
Valpreda diğer bilinen ismiyle İtalyan Apartmanı. Apartmanın bulunduğu İskele Sokak, Haydarpaşa manzarasının en iyi görüldüğü yerlerden. Ailesinin anlattığına göre de Aron Bey’in Haydarpaşa Garı’na ayrı bir ilgi ve sevgisi var, onun için önemli. Aron Angel’in Haydarpaşa yangınının olduğu 28 Kasım 2010 günü vefat etmesi de ilginç bir tesadüf.
1909 yılında, Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan 7 katlı, 14 daireli bina, İstanbul’da konut olarak yapılan ilk apartmanlardan. Haydarpaşa Garı’nın yapımında çalışan İtalyan taş işçileri burada da yaşamış. Art Nouveu tarzı binada daireler zamanında hava gazı ile aydınlatılmış. Galiba Azra Kohen’in Gör Beni adlı kitabının hikayesi de bu apartmanda geçiyormuş.
Aron Angel, daha sonra ağırlıklı olarak Nişantaşı’nda yaşıyor. İstanbul’da Yüksek Mühendislik mezunu olup beğenmeyen, Fransa’ya kız kardeşinin yanına mimarlık okumaya giden Angel, Sorbonne’daki hocası Henri Prost’un yönlendirmesiyle iki üniversitede birden; hem mimarlık, hem şehir planlaması okuyor. Savaş dönemine denk gelen eğitiminin son günleri maceralı, canını İstanbul’a zor atıyor.
Buraya döndüğünde Henri Prost, savaş sonrası (1927’de) nüfusu 691 bine (inanılmaz) düşmüş İstanbul’u bir şehir olarak planlamak için Atatürk tarafından görevlendirilen kişi malum. Proust, mühendislik, mimarlık ve şehircilik okuyan öğrencisine ilk dakikada iş teklif etmiş ve Aron Bey’in macerası başlamış.
Aron Angel hakkında söylenecek şey çok.
Bu üç paylaşım, hakkında bir okuma yapmak isteyenlere fikir versin ve şu Instagram aleminde de Aron Bey gibi birinin adı olsun diye; Gezi’yi, Bağdat Caddesi’ni planlayan kişiyi bilelim diye… Ve şehir planlaması hakkında, onu okuyup, izleyerek biraz düşünelim diye…
Çok disiplinli, prensip sahibi ve çalışkan biri. Her sabah 1 saat -kimileri için ağır- spor yapıyor, her daim çok şık, papyonundan da vazgeçmiyor. “Kolay” diye bir lafı var, “Kolay… Hadi yapalım” gibi bir kolay bu… Kâğıt israfı yapmayan, çizimlerini bile muhasebe hesaplarının arkasına yapan biri.
Henri Prost’un o günün şartlarında değerlendirilince “Olabilir” denilen ama bugünden bakınca kötü gelen bazı tarihi yapıları kaldırma fikirleri de var, konu derin malum. Ama Prost’un takık olduğu bir konu İstanbul silueti. Buna çok önem veriyor, tarihi yapılar, camiler görünmeli… Angel ile Prost, deniz kıyısının otomobillere değil insanlara ait olması gerektiğini düşünerek plan yapıyor. Ve yeşil geziler önemli! Parklar… Taksim Gezi’si aslında akışkan; bir taraftan denize, diğer taraftan oradan yürümeye başladınız mı Nişantaşı’na yeşilliklerden yürünecek… Ama önce The Marmara, akışı deniz yönünde bozuyor. Ama Hilton kopuş noktası. Tam yeşilin, yolun ortasına bir dev otel. Aron Angel “Bu yeşil alan halkın olmalıdır, bir suça iştirak etmeyeceğim” diyerek istifa ediyor ve serbest mimarlık yapmaya başlıyor
Aron Bey’in çalıştığı ofiste şimdi bir Mali Müşavirlik bürosu var. Eski ismi Angel Apartmanı olan binanın yeni adı Tünel Apartmanı. Tabelasındaki eksik N harfini 8 yıldır kimse takmayı düşünmemiş anladığım. Belgesel çekiminde de böyleydi, ben çektim 2021’de yine böyle.
Aron Angel, Belediye’den istifasının ardından fotoğraftaki giriş katını serbest mimarlık için ofis olarak kullanmış. Torunu mimar Cem Yaman da onunla bir projede çalışmış. Oğlu Albert Angel de mühendis; fotoğrafta babasının masasıyla görülüyor…
Bu arada Aron Angel’in sözünü dinletemediği işler kadar (bu arada soyadıyla oynayarak ona “Engel Bey” de deniyor!), kabul edilmeyen projeleri de var. Bağcılar’da bir botanik parkı misal… Levent bölgesi için önerdiği bina tipi de ‘Türk örf, adet, geleneklerine uymadığı’ gerekçesiyle kabul edilmiyor. Neden? Çünkü kadını özgürleştiren bir yapısı var. Bodrumda otopark, girişte çarşı, üstü kreş (çalışan kadınlar için) ve üst katlarda istenilen yemeklerin sipariş de edilebileceği restoranlar. Çalışan kadını merkeze alan proje onay alamamış.
Ben Aron Angel’den, şehir planlamasının öneminden, İstanbul Hayali adlı belgeselden (David Harvey’in İstanbul’daki panelinde ‘İstanbul’da her yerde vinçler var’ ve ‘Kredilerle yaşıyorsunuz’ diyordu… TOKİ’lere, göç mevzuuna, rant işine hiç girmeyeyim.) çok etkilendim. Uzun uzun üç Instagram iletisi yazdım. Blogger’lık küçümseniyor, valla zor iş. Oturdum bir de buraya geçirdim, eklemelerle… “Nilay Hanım o hangi site, film nerede?” diyenler bunu görür, okur, izler, Aron Bey’i çok sever… Ve bu sevenlerden genç bir takım insanlar “Şehircilik, şehir planlama çok önemli” derler..
Bilmiyordum..
Ne aile, ne hikaye, ne idealler ve hayaller, nasıl bir potansiyelin ziyanı ve elbette yine ne özenli bir derleme.
Nilay Örnek, kalemine sağlık
Çok keyifle okudum ve paylaşıyorum.
Saygıyla…